30 Aralık 2011 Cuma

Mutlu Seneler ! :)

           
            Bir yerde okumuştum; '' Aileniz dışındaki herkes omzunuzdaki çantadan ibaret. Baktınız çok ağır geliyor, bırakın çantayı yere ve yolunuza devam edin. '' İşte 2011 bana bunu öğretti. Dünyanın en zor şeyi sanırdım, özel hayattan insan silmeyi. Meğer ne kolaymış. Değerinizi bilmeyenleri, sizi hak etmeyenleri, sevginize layık olmayanları, size yalan söyleyenleri, arkanızdan konuşanları, güveninizi sarsanları, hep kendini övenleri, '' Sen nasılsın? '' ı zar zor diyenleri, huzurunuzu kaçırmak için can atanları, size '' Ben onu sevmiyorum hiç '' deyip; ilerleyen günlerde o sevmediği kişiyle kolkola gezen karaktersizleri, haftasonu sinemaya sizinle vakit geçirmek için değil de; görmek istediği o film için gelenleri, mutsuzluğunuzla mutlu olanları, aldığı bi eşyayla hava atmaya kalkan '' basit '' insanları, '' bir dakika '' bile düşünmeden silin hayatınızdan.
            Bırakın onlar kendileri gibilerle kurdukları o '' basit '' dünyalarında mutlu olsunlar, siz yolunuza devam edin...
            İnanır mısınız, zaten her şey o kadar dengede ki... Dikkatli bakınca çok net görüyorum ben bunu. Gerek arkadaş ilişkileri olsun, gerek birlikte oldukları insan olsun. Herkes aslında layık olduğu insanlarla beraber.
            Bana söylenen, benim için yapılan her şey aklımdadır mesela benim. Ufacık bir bayram kutlamasından tutun, 3 sene önce maille yollanan bir şarkıya kadar... Yazdım çoktan o isimleri kalbime. Çok iyi kıymet bilirim, itinayla severim ama itinayla da siliyorum artık, daha huzurlu yola devam edebilmek için...
            2012'de sizi '' siz '' olduğunuz için seven, temiz kalpli, iyi insanlar olsun yanınızda. Hepinize sağlık, huzur ve şans dolu bir yıl diliyorummm! Her şey gönlünüzce olsun.                
           
            Haydi Mutlu Senelerrrr ! :)

28 Kasım 2011 Pazartesi

Ölü Aşk Diyarlarına...

                  '' Ölü aşk diyarlarına beni sen attın da
                     İçim paramparça 
                     Viraneyim, yalan oldum... '' 


Diyordu şarkıda Halil Sezai. Her dinlediğimde neden '' Paramparça '' ediyor beni bu şarkı? Hala anlayamadım. Çook sevmek mi lazım böyle olağanüstü şarkılar yazabilmek için? Ya da kavuşamamak mı lazım? Geceler boyu ağlamak mı lazım? Yıllarca unutamamak mı lazım? 


Hiçbir şeyi, hiç kimseyi kıskanmadım ben bu yaşıma kadar. Ama benim de kıskandığım insanlar varmış meğer... Küçük şeylerle mutlu olmayı bilebilen bir insanım... Huzurlu olduktan sonra, elimdeki sıcacık çayın tadı bile güzel geldi bana hep. 


Duvar gibi duran, zor ağlayan, katı insanlardan korkarım ben mesela... Insan dediğin; hassas olur, sevgi dolu olur, duygulu olur çünkü. Takımı sahaya çıkınca, tüyleri diken diken olur mesela. Ya da sevdiği bir şarkı en olmadık zamanda ziyarete gelince, gözleri dolar... Şehit haberlerinde ağlar katıla katıla... Mesela geçen hafta Kuzey; o türküyü söylerken, gözleri dolan insanlara bayılırım ben:)  ( Bir 10 yıl sonra şu yazımı okusam; '' Kuzey mi, o da kimdi ya?! '' diyeceğimi de adım gibi biliyorum bu arada ) Geçen sene yılbaşı gecesi bile bir güldüm, bir ağladım ben mesela... Annem, babam ve kardeşim Fırat, gitarı sırayla ellerine alıp, ailece fasıl yaparsak nasıl duygulanmam ben? :) Hani Nilüfer '' Erkekler ağlamaz, sil gözyaşını... '' diyor ya şarkıda, o da tamamen yalan. Ağlamanın; erkeği, kadını olur mu? 


İşte hayatımda ilk defa; söz yazabilen, beste yapabilen insanları kıskandığımı fark ettim. Gerçekten de bu yetenek; Allah'ın onlara verdiği bir armağan... Onları yakından tanımasam da biliyorum ki; çok duygulular. Ben de böyle insanları çok seviyorum... Bir Sezen Aksu, bir Yıldız Tilbe, bir Deniz Seki olmak nasıl kolay olsun... Aaa bir de yeni bestecilerden (!) İbrahim Tatlıses var, öyle ya? '' Aç kapıyı vefasız, yağmurdan adam oldum. Aç kapıyı vefasız yağmurdan adam oldum '' sözlerini herkes yazabilir mi? :) 


Kim bilir, belki ben de bir gün beste yaparım, hayat bu, belli mi olur? :) Şimdiden; Aralık ayı, çook güzel geçsin diliyorum, kucak dolusu sevgiler benden hepinize... 


PS: '' Yazmazsan, Aralık ayında başının etini her gün yerim bilmiş ol canım '' diyen arkadaşıma ayrıca sevgiler... O şimdi okurken gülümser ve kendini bilir :)) Umarım bu yazımı da beğenir :) 

4 Ekim 2011 Salı

Yağmursuz Eylül...

       
       İstedim ki; çok yağmur yağsın, ben de güzel bir '' Eylül '' yazısı yazayım. 
       Pencereme yağmur damlaları vursun, bir elimde şarabım olsun, fon müziğim '' Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde yağmurlar yağardı '' diyen Özcan Deniz'in '' Beni Affet '' i olsun. Ama olmadı.
       Yağmur yağmadı hiç bu yıl Eylül'de. 
       Hüzündür Eylül. 
       Gözü yaşlıdır,
       Sever ya çok yağmuru...
       Sonbaharı da başlatır ya birde, ağırdır yükü. 


       Ekim'deyiz dört gündür. 
       Ben yine bekliyorum, yağmur yağsın. Gören de beni ünlü yazar edalarındayım sanır :) ama gerçekten böyleyim bu ara. Melankoliğim... 


       Bir şey eklemeden bitiremeyeceğim bu yazıyı:) Geçenlerde yeni tanıştığım bir arkadaşıma '' Blogum var, uygun zamanında okursun belki '' dedim. '' Ooo, ben tüm yazdıklarını okudum bile çoktan '' dedi. Çok sevindim... :) Ben, sevindim deyince de; '' İstersen hepsini tekrar okuyayım, sen böyle seviniyorsan:)  '' dedi. Güldürdü de beni:), mutlu etti. Okursa bu yazdıklarımı; gülümser şimdi o da:) 


       Küçük bir grup benim bildiğim kadarıyla okuyan ama inanın her '' Okuyorum, takip ediyorum '' diyen, inanılmaz mutlu ediyor beni:) Küçücük, basit bir blog bu belki ama benim önemsediğim bir şeye; sevdiklerimin, beni sevenlerin değer vermesine bayılıyorum... 
       
       İyi ki varsınız valla, çok seviyorum sizleri...
       Kalbimdesiniz, 
       Bilesiniz... 
       Muck ! :)      
       

2 Ağustos 2011 Salı

Büyümek Buysa Eğer; Ben Büyümek İstemiyorum...

              
             Zaman dursun istiyorum bugünlerde...  Yaşlanıyor muyum bilmiyorum:) ama artık zamanın bu kadar çabuk geçmesi bana çok dokunuyor. Yaşlar büyüdükçe, telaşlar büyüyor çünkü... Durum böyle olunca, ben küçülmek istiyorum...  

             Anaokulundaki renkli hamur yoğurduğum günlere dönmek istiyorum mesela... En büyük telaşımın; resim yarışması için resim yetiştirmek olduğu, o güzel ilkokul günlerimi çok özlüyorum. 10 kg. lık sırt çantamla:) okula yürümeyi bile özlüyorum. Cipslerden çıkan taso için günde 40 cips aldığım günleri özlüyorum. Teneffüs aralarında hızlıca yenen simitin tadı da mı bir başkaydı o zamanlar? Peki ya; her pazar akşamı izledigim '' Bizimkiler '' dizisinin tadı? Damaktan gider mi?

            Şimdilerde ise sorumluluk duygusunun sevimsizliği her gün yanıbaşımda. Bir şeyleri bizzat benim yapmam gerekiyor. Ben yapmazsam, annem yapmıyor.  Ya da bir şeyleri iyi yapınca; kimse yıldızlı pekiyi vermiyor.

            Arkadaşlarım evleniyor artık benim de... Hatta biri bebek bekliyor.'' Darısı sana '' diyorlar. Ben istiyor muyum, hiç sormuyorlar. Belli bir yaşa gelince sanki herkes evlenmek zorundaymış gibi davranıyorlar. ( Bu arada çok yaşlıymışım gibi bir şey de uyandırmak istemem, yazı öyle bi havaya girdi çünkü. 1985 doğumluyum hani, aklınızda olsun ) Arkadaşlarım evlenirken; çeyrek altını çantama koyup gitmek dokunuyor bana...  Bu kadar ne zaman büyüdük biz? Mesela şimdi hamile arkadaşımın çocuğu olunca da; takacağım bir çeyrek altın. Onlar süper mario gibi altınları toplayarak yollarına devam ederken; ben hala süper mario oynamak istiyorum.       

            Büyümek buysa eğer; ben gerçekten büyümek istemiyorum...
            

5 Temmuz 2011 Salı

Günaydın, Gittim Ben...

Bocalıyorum ben bugünlerde çok... Öyle böyle değil, kafam o kadar karışık ki... Hala dost mu, düşman mı ayırt edemediğim insanlar; bir sözüyle durduk yerde huzurumu bozmaya kalkan insanlar; bana yalanlar söyleyen, bir şekilde beni inandıran, ya da inandığımı sanan insanlar var. Anlayamıyorum, zaten artık anlamakta istemiyorum... Yoruldum çünkü.

Çok kızıyorum kendime, çook... Neden hayatımın kapısını çalanları güleryüzle karşılıyorum? Neden 100 puanla başlatıyorum henüz içlerini görmeden? Neden sonrasında eksilere gitmelerini acı çekerek izliyorum? Neden en ufak problemleriyle ben ilgileniyorum? Neden onlar sınava girerken, ben giriyormuş gibi heyecanlanıyorum mesela? Neden uykusuzluktan ölsem bile; gecenin bir yarısı bir konuyu çözmeye çalışıyorum? Neden '' huzur '' yollamak istiyorum hep; taa nerelere, kimlere? Nedenlerim çok bu ara işte böyle... Yanlış anlaşılmasın; bu '' Nedenlerim '' hak etmeyenlere... 

Anlayamıyorum insanları, yaşadıkları sahte ilişkileri... Allah'a dua ediyorum her gün; n'olur sokmasın beni böyle hayatlara diye... Çünkü ben o sahte dünyanın insanı değilim.  '' Özledim '' diyorsam gerçekten özlemişimdir. '' Senin için dua edeceğim, içini ferah tut '' diyorsam; gerçekten dua ederim, tüm kalbimle... Birine, birini sevmediğimi söylersem; gerçekten sevmiyorumdur. Hani 3, 5 gün sonra kolkola gezmem; sevmediğimi söylediğim insanla... Gülünç duruma düşmek istemem kimsenin gözünde, utanırım.

Hatam hep aynı benim işte, karşıdakini de kendim gibi sanmam...

Öyle şeyler yaşıyorum ki; artık şaşırma diye bir duygu kalmadı bende. Çok yoruldum. Susarak izliyorum sadece. Kime, neyin hesabını sorabilirim ki ben; Allah varken? Gece, baş yastığa konulunca rahatsız etmez mi ki vicdanları onları? Huzurlular mı? Mutlular mı sahiden dışardan göründüğü gibi? Hiç sanmam...

Yaşanılan, paylaşılan onca şeyden sonra tek bir gerçek kalıyor işte geriye... Onlar birbirlerini kandırmaya devam etsinler, '' Ben yokum ''  artık o hayatlarda... Sahte ilişkiler yaşayan bu şahane(!) insanların yolları '' bensiz '' açık olsun...

27 Mayıs 2011 Cuma

Özür...

          
            Sevgimi göstermekten hiçbir zaman çekinmedim ben, kolay bir şey bu, benim için...  Canım '' Seni çok özledim '' demek istiyorsa, derim mesela pat diye... Sesini duymak istiyorsam birinin, ararım sebepsiz yere... Mesela durduk yerde gider öperim annemi, öpmeden uyuyamam kıymetlilerimi...  Her zaman ben sevdiklerimin yanında olacakmışım gibi, hem de her an ayrılacakmışız gibi gösteririm sevgimi.... Bilirim çünkü; bu dünyada ' ölüm ' var.  

           Ama bugünlerde, durum böyle değil...

           Yoo, yoo... Hava yağmurlu olduğu için falan duygusallaşmadım. Hava çok sıcak hatta, Güneş nasıl yakıyor... Öyle ya; yaz yaklaşıyor... Bahar yaşamadan, yaz geliyor bu yıl. Diğer yıllardan farklı bir yıl.

           Bense; hayatımda ilk defa bugünlerde, şikayetçiyim kendimden... Çook özleyipte '' Özledim '' diyemediğim bir sürü insan biriktirdim çünkü bu ara...  En kısa zamanda buluşuyoruz deyipte, arayamadığım, konuşmayı deliler gibi özlediğim ama '' Nasılsın? '' bile diyemediğim insanlar var. Bilseler, ahh bir bilseler; yanlarında olmak için neler vermezdim...  Kalbimin hep onlarla olduğunu, rüyalarımda beraber olduğumuzu söylesem, inanırlar mı ?... Tek korkum; bana kızgın olmaları. Biliyorum akılları ermiyor bana bu ara, tanıyorlar beni çünkü...

           Ama hayat işte... Ben de içime kapanabiliyorum bazı zamanlar, yalnızlığı sevebiliyorum... Ama bu kimseyi daha az sevdiğim için, onlardan uzak kalmak istediğim için değil... N'olur kızmasınlar bana...  Deliler gibi özlüyorum yoksa, bir bilseler... Ahh bir bilseler... Sarılsam onlara da, öylece kalakalsam...

         Bu ara böyle karışık bir durumdayım işte. Sebepsiz... Candan Erçetin'in şarkısındaki şu dörtlük sanki beni anlatıyor bu ara...

  '' İşte ben böyle bir hal içindeyim
    Aslında derin keder içindeyim
    Bazen bilmeyerek ne yaptığımı
    İyi kötü güzel çirkin her biçimdeyim ''

          

9 Şubat 2011 Çarşamba

... KAR TANELERİ ...

     Ahh özledim hem de cok özledim ezberledim beklemeyi
     Özledim hem de cok özledim ezberledim beklemeyi
    
     Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
     Yagmayın yollarıma durun KAR TANELERİ


Diyordu şarkıda...

Çocuklugumda... Her yaz, o küçük Erdek'teki o küçük barda, her gece, bu şarkı çalardı...

Ankara'ya durmaksızın kar yagıyordu iki gündür...

Mevsimler degişiyor, insanlar degişiyor, yaşlar büyüyor, telaşlar büyüyor, sevdiklerimizden ayrılıyor, sevdiklerimize kavuşuyor, kahkahalar atıyor, bazen aglıyor, çabalıyor, bazen bocalıyor, birileriyle küsüyor, birileriyle barışıyor, yeni insanlar tanımaya çalışıyor, bazen yoruluyor, zamanla yarışıyorduk... Sahi ya, ne çabuk geçiyordu zaman...

Ankara'ya durmaksızın kar yagıyordu iki gündür...

Soguktu... O sıcak yaz akşamlarından hatıra '' aynı '' şarkı içimi ısıtıyordu...

Degişen her şeye inat...  

25 Ocak 2011 Salı

KIZ MODELLERİ...!

Beni takip edecek olan birbirinden güzel degerli insanlar; '' ilk yazım '' bugüne kadar gözlemledigim kız modelleri üzerine. Bakalım sizlerin de etrafında var mı bu kızlardan?!  :)

1. Her Konu Hakkında Mutlaka Fikri Olan Kız Modeli
Bu kızların her konu hakkında mutlaka ama mutlaka bir fikirleri vardır. ''Bilmiyorum'' kelimesi onların sözlügünde yoktur. Hic bilmedikleri bir adres sorsanız bile; sizi yanlış yere yollayıp, yine de bilmiyorum demezler. Evet, durum bu kadar vahim ne yazık ki... Erkek arkadaşlarının yanında futbol aşıgı olurlar mesela, bi sorun '' ofsayt nedir? '' diye, Erman Toroglu'yla yarışırlar. Bir bakmışsınız finans alanında ahkam keser, ülkeyi kurtarır, başınıza Ümit Boyner olurlar. Bir bakmışsınız ilişkileri degerlendirip, size akıllar verip, Selin Karacehennem olurlar. Bilmedikleri grup, şarkı, dil, film, ülke, şehir de yoktur mesela... Siz şaşırıp kalırsınız. Tabii, '' Bilmiyorum '' demenin bu kadar zor olduguna mı, binbir şekle giren bu kızların komikligine mi?

2. Sevgilisini Brad Pitt Sanan Kız Modeli
Evet yukardaki durumdan daha acınası kız modelidir. Hatta Brad Pitt az kalır, Brad Pitt'in üstüne bir de Albert Einstein'in zekasını ekleyin. İşte bize tanıtılan muhteşem sevgili karşımızda tatatataaaaam!  :) Yarabbim, bu kızlar sevgililerini öyle bir tanıtır, anlatırlar ki; yakışıklı, zeki, cömert, saygılı, coook aşık, özel günleri asla unutmayan, sık sık çicek yollayan, sizi hediyelere bogan, bir dediğinizi iki etmeyen süperrrrrrr ötesi bir erkek. Masallardaki Beyaz Atlı Prens halt etmiş bunların yanında!!!  Sanırsınız Aşk ve Ceza dizisindeki Savaş Baldar'la birlikteler. O kadar gercekmiş gibi anlatırlar ki; '' Herkes harikalar diyarında, ben neden fetret devrindeyim?? '' diye sizi şüpheye düşürebilirler.... Bir insanın hic mi kötü bir huyu olmaz arkadaş, hic mi bir eksisi olmaz. Yoook. Ne yazık ki bu modelde de durum bu kadar vahim arkadaşlar....

3. Herkesi Pohpohlayan Ama Arkalarından Konuşan SİNSİrella Kız Modeli
Evet... EN tehlikeli modelin karşısındayız! Beraber saatlerce oturmuşsunuz, kahveleri icmişsiniz, dedikoduları yapmışsınız -özelikle sinir olunan insanları yerin dibine sokmuşsunuz. Kahkahalar havada uçmus, mutlu mutlu evinize dönmüşsünüzdür. Facebooku actıgınızda bir de ne görün?! Daha az önce beraber dedikosu yapılan insanların resimlerinin altına; SİNSİrella arkadaşınız -sözde kankanız, commentleri yapmış, likeları yapıştırmıştır. Agzınız acık kalır...

- '' Ahh Badegülcügümmmmm bu topuz sana cok yakısmışşşş yaaaaaa, bittimm bebekkk! '' 
- '' Off ya bayılıyorummm sana Sadegülcügümmmmm bu güzelligin kac puan?? ''

Hadi bakalım arkadaşınızın üc kagıtcılıgına mı yanın, yoksa dedikosu yapılan en sakil kızın kendini bi anda Adriana Lima sanmasına mı??

4. Nişanlısının Aile Bireylerine Bayılıyomuş Gibi Yapan Kız Modeli

Oooof ki ne ooofff... Özellikle nişan, aile yemekleri gibi özel günlerde ortaya çıkan kız modelidir. Nişanlının; sevimsiz, huysuz, cirkin, devamlı aglayan 3 yaşındaki kuzenine '' Agucuk gugucuk '' yapan, kendini sevdirmeye calısan kızdır. Bir yandan müstakbel kayınvalideye yaranmaya calısır, bir yandan müstakbel görümceyle arkadas olmaya calışır. Kayınbabayla ülke meselelerini tartışır; onun bilgilerine, tecrübelerine hayran kalır, pohpohlarrrr... 

Tabii kız tarafı da boş durmaz, aile destegiyle onun da en mükemmel yönleri, becerileri gözler önüne serilir hemen... İlkokuldaki şiir okuma yarışmasındaki birinciliginden tutun, yerli malı haftasındaki sunuculuguna kadar... Karşı tarafa mükemmel gelin portresi cizilmek  zorunludur ne de olsa... Gelin, görümce kaynaşmış; aileler kanka olmuş mutlu mesut ayrılınır. Bu durum bana hep bir dörtlügü hatırlatır....

Bahcelerde börülce
Oynar gelin, görümce
Oynasınlar bakalım
Bir araya gelince


:)